7 Ekim 2013 Pazartesi
Gafile kelam nafile kelam
pamuktan zincirler sıkıyor bileklerimi.her yön merkez,her kapı duvar.peçelerden sızan ışık yüz derilerini bronzlaştırıyordu.ahu gözlü dilberler gözden uzak salınarak yürüyordu.gizemli kubbeler ve dar sokaklar bir oyunun taşları gibi yerleştirilmişti.kum fırtınaları her yeri kapladığında göz gözü görmezdi.
ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli böyle diyordu büyükler.fermanlı delinin elinde bir kitap oku okuyabilirsen.deli öyle bir yaman deliydiki pireyi gözü
nden çakalı dizinden vururdu misal yerindeyse ve örnek vermek gerekirse iğne deliğinden dünyayı seyrederdi bu ibibullah sivri külah deli.
elini vicdanına koyarak söyle,yiğidi öldür ama hakkını yeme.
bir tırtıl,bir kağnı veyahut bir kaplumbağa hızıyla dönüyor dünya.karnım aç ve başım dönüyor.
gökyüzünün dibinde ilahi bir sarı ışıkla açtım gözlerimi.güneş doğmak üzereydi.az ilerde bulutlardan dev bir adam yere bakıyordu.adamın etrafında şimşekler çakıyordu.gök gürlüyordu.adam bir şehire yağmur yağdıyordu.adamın dışı günlük güneşlik.
şehirde olsan dünyanın her yerine yağmur yağar sanırdın.oysa yağmurun dışı sarı renkli kutsal bir ışık.nur dedikleri bu olsa gerek.yağmur hızla düşüyordu bir bir kafalara sende bilirsin gece silahlı gündüz külahlı insanlar kolay temizlenmez.nurlu zembillerle düşen yağmurları bende anlatmak isterim fakat gafile kelam nafile kelam diye boşuna söylememiş büyüklerimiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder