2 Ekim 2013 Çarşamba

Şeytan,ışık ve son savaş üçlemesi


bu dünya üzerinde devam eden tek savaş ışığın yani şeytanın ve doğruluğun arasındadır.bu adı konmamış savaş aklınızın almayacağı zamanlar öncesi başladı.henüz herşey birşey değilken.

Şimdi sen okuyan adamsın ve ben sana bunları yazıyorum öylemi  sırf sen kendini okuyan adam olarak gösterebilmen için akan her ter parçasına adını yazıyorum.belkide kendimi yazan adam olarak göstermek niyetindeyim.sorgulamanın vereceği bu filizleri bir gün inanki kulağıma küpe yapacağım.daha sen ne olduğunu anlamadan her yerde heykellerimi,röpartajlarımı ve makalelerimi göreceksin.
Merceklerden geçiyor yalancı yüzlerin.sahtekar ve riyakarlığını saklamanın doğallığı gülümsemende.yeryüzü dediğimiz o lanetli kutsallık yetiştiriyor insanoğlunu.masallarda da olduğu gibi hep bir kendinle cebelleşme süreci,hep kendine kalma ,hep suya dalıp çıkamama korkusu.her şiirde olduğu gibi biraz aşk ve ızdırabın bazen acı ve sevgıyle bitirilen yolları.

şimdi sen düşünen adamsın ya çıkar bileklerindeki kelepçeleri önce.sevda yüklü gemilerim geçerken boğazdan sana doğru tıkanır kalır boğazımdaki o tek lokma.anlatmaya çalışırken gerçek olanı sana nedense sonunda ellerim bomboş kalır.
bağlardan topladığım üzümler senin dudaklarında şarap oldu.bir deniz feneri gibisin alabildine umut alabildiğine yaşamsın.sen benim deniz fenerimsin alabildiğine memleket,alabildiğine özgürlüksün ruhuma.
birden kulağıma çalınan aklımdan çıkmayan bir şarkısın sen.gül yapraklı bedeninin çatlaklarından sızarken gül kokusu,ruhumu kaplıyor yarınları bulamama korkusu.dileklerimden yaptığım gemiler muhtaçtı senin denizlerine.kaç gemi karaya oturdu sahillerinde? kaç gemi kayalarında bozguna uğradı? kaç gemi karaya vurdu limanlarına? kaç gönül sığındı ve ısığın kaç kişiye can ve umut verdi?

hayat bitmek zorunda olduğuna aldırış etmeden yaşamaya bakmak lazımdı böyle düşünüyordu  yatağından uyanırken,kendi cenazesini kimlerin taşıyacağını merak etti işte nedensizce,belkide sadece istediği sahile gidip intihar etmeliydi,sabahki işleri ertelemek olmazdı.bugününün işi yarına bırakılmazdı oysa,hele hele bunca delinin yaşadığı bir köyde,bütün gömlekler kumlar üstünde.

yalnızlık senfonisi bu çalan bağırsaklarında,ellerimde ki terler kolon tedavisinden kalma,seviştikçe atacaksın zehri dışarı yavaşça, seni öpmeye gelen dudaklara sokulacaksın her gece gerçek olabilecek bir aşkın pençelerine düşmeyi isteyeceksin tıpkı aşk acısını ister gibi,aşktan nefret eder gibi,aşkı reddeder gibi.

ölülerden neden korkar insanoğlu
soğuk oldukları içinmi
insanın dna larında işlenmiş bir bilgiden kaynaklanan bu korku gerçekliğin ta kendisi.herkesin kendi
içinde izerinde tartışıp konuştuğu sonra antlaşmayua vardığı gizli bir ajanda.madde madde gerçekler sadece birileri öldüğünde hatırlanmak üzere kirli bir sandıkla toprağa göülmüştü.sandığın içinde olanaları görmek neredeyse imkansız.ama söyledüklerine göre ya çok seveceğimiz birşeymiş yada bizi korkudan anında taş edecek şeyler.insanlar birbirlerine aktara aktara bilgileri geleceğe taşırken elbet kendi gerçeklerinden ayrılmışlardır.

şeytan gerçekten huysuz bir çocuk mu?  yoksa buda şeytanın bize bir oyunumu?

dilerseniz başa dönelim.
bu dünya üzerinde devam eden tek savaş ışığın yani şeytanın ve doğruluğun arasındadır.
ve bunu bin kere bir deftere yazalım.bin kerede sesli okuyalım.yazacağınız yanlış bir kelimeyle bedeniniz soğumaya yakınlaştıkça korkusuzluğun karanlık yolllarında cesaretle ilerleyebilirsiniz.ben bunu yapabilirim dediğin herşey için zerre kadar gücün kalmayıncaya kadar seni zorlayacak güçlü bir düşmanla karşı karşıya olduğunu sakın unutma .

zerre gücün kalmayınca anlayacaksın bu hayatın neden ibaret olduğunu.enerjiyle yaratılmış deyim yerindeyse topaç gibi dönen bir dünyanın üstünde minik çil tanelerinin bütün evereni hatta evrenin ötesini yaratılmış herşeyi nasıl etkilediğini kendi gözlerinle görebilirisin.
 şimdilik bana müsade dostlar başka bir günde,başka bir dilde,başka bir ruh halinde görüşmek üzere.





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder